•Eleştirel kuram, örgütlerin değerlerden bağımsız olduğu görüşünü reddetmektedir.
•Bu kuram, örgütleri ekonomik kurum veya kuruluşlar olarak görmenin yanında politik yönü itibarı ile de değerlendirmeye amaçlar.
•Açıklamaya çalıştığı olgu, sosyal ve teknolojik yapıların çalışanlar üzerinde tahakküm oluşturmasıdır.
•Örgütlerde baskı ve eşitsizlik gibi unsurların modern örgüt yapısından kaynaklandığını belirtir ve böyle hususlara itiraz eder.
•Örgütlerde çalışanların üzerinde sahip olunan kontrol ve gücün, işçilerin veya çalışanların fikirlerini paylaşacak bir zemin bulamamasına sebep olduğu düşüncesi söz konusudur.
•Dolayısıyla yönetici ile işçiler arasında aslında bir güç dengesizliği ile demokratik bir ortamın oluşmadığını savunur.
•Bu yaklaşım, demokratik anlayışın sadece hayatın bir kısmı olan seçimler ya da politik partiler ile alakalı değil, örgütlerde de yaşanmasını gerekli olduğunu söyler.
•Demokratik bir örgütsel ortamdan ifade edilmek istenen, örgütteki aktörlerin özellikle yönetici dışı çalışanların temsil edilmelerini gerektiğidir.
•Karar mekanizmalarına büyük oranda çalışanların katılmaması, fikirlerini beyan etmelerinin bir değer ifade etmediği modern örgütlerin bu yönleri ile eksik olduğunu savunur.
•Örgütlerde demokratik ortamın olmayışını, yaşanan baskıyı, sınıf çatışmasını, cinsiyet bağlamında ve diğer bağlamlarda ayrımcılığı, güç ilişkilerindeki dengesizliği muhalif bir şekilde ele alır.
•Eleştirel kuram, bahsettiğimiz baskı unsurlarının pozitivist anlayıştaki modern örgüt yapılarında gizli bir şekilde bulunduğunu ifade etmektedir.
•Sistemsel arızaların gün yüzüne çıkarılması için güç, kontrol, hegemonya, tahakküm, demokrasi, iletişim gibi sistemsel unsurların eleştirel olarak ele alınması ve üzerindeki örtüyü çıkarmak esastır.
•Eleştirel bakış açısının amaçladığı hedeflerden birisi de bireyin yukardaki baskı unsurlarına olan farkındalığını arttırarak bireyin özgürleştirilmesidir.
KURAMIN ORTAYA ÇIKIŞI
•Sendikalaşma akımı ile ortaya çıkan güçlü yöneticilere olan sorgulayıcı bakış açısı (İngiltere)
•Bürokratik yapı ile yönetilen özellikle büyük çaptaki işletmelerin global piyasa ortamındaki yetersizliğinin sorgulanması
•Pozitivizm tabanlı modern yönetim anlayışlarının olguları açıklamadaki yetersizliği ve artan sosyal adaletsizlik.
ELEŞTİREL YÖNETİM KURAMININ YAKLAŞIMLARI
•Eleştirel bakış açısı örgütlerdeki yönetim anlayışını sadece idari bir mesele olarak almaz. Yönetimde; politik, kültürel ve ideolojik boyutlarından bahseder.
•Örgütlerin politik yönlerini cesaretle ele alarak eleştirir.
•Çelişkileri sorgulayarak altında yatan baskı ve tahakküm oluşturan çatışma unsurlarını ortaya çıkarmaya çalışır.
•Yönetimdeki dogmaları sorgular. İletişimde kullanılan dilin değer yüklü olduğu kabul edilir.
•Bireyde ve toplumda oluşum ve sistemler ortaya çıkarabilme gücünü varsayar. Ortaya konan sistem veya sosyal yapıların da ardından birey ve toplumda değişiklikler yapabileceğini söyler.
•Birbiri ile etkileşim içerisinde bir aktör-sistem ilişkisi ortaya koyar. Bu karşılıklı ilişki dolayısıyla sistemin insan üzerindeki baskısının tek yönlü olarak devam edemeyeceğini ve sistemin değiştirilebileceğini söyler.
•Yüzeyden ziyade özü anlayarak durumu aktör lehine değiştirebilmeyi amaçlamaktadır. Böylece dönüştürücü bir bakış açısına sahip olarak yapıları sorgulamak ve köklü bir değişim sunmaktır.
•Yönetimsel kararların değer yüklü olması onların sadece ekonomik kararlar olmaktan çıkarır.
•Karar mekanizmalarında paydaşların kendi ilgi ve çıkarları için ortaya konulan argümanlar, orijinal bir iletişim veya işbirliği içinde üretici bir karar vermeyi engelleyebilmektedir.
•Özellikle yönetici kesimin, kâr, stratejik hedefler veya bir takım sektörel avantajlar kazanma adına iletişimde bulunulması gerçekliğinin yöneticiler gözüyle sosyal olarak inşa edildiğini ve diğer paydaşlara böyle sunulduğunu göstermektedir.
•Aslında, diğer paydaşların, «gerçekliği» yöneticilerin inşa ettiği şekilde almamaları, onların yönlendirici veya gömülü değerlerle oluşturulmuş söylevlerini «kesin olgu» gözüyle bakmamalarının gerekliliği önemlidir.
•Böylelikle, kendi değerleri ile inşa edecekleri sosyal gerçekliği sunma ve ifade etme dolayısıyla gerçekten konuşma hakkına ve ifade özgürlüğüne sahip olacak ve görülmeyen bir baskı sisteminden sıyrılabileceklerini söyleyebiliriz.
KURAMIN TEMEL ARAŞTIRMALARI
•Eleştirel kuram, Frankfurt Okulu olarak adlandırılan ekolden gelenlerin 1930’larda yaptıkları araştırmalar ile ortaya çıktığı söylenebilir.
•Max Horkheimer, Theodor Adorno ve Herbert Marcuse gibi isimlerin öne çıktığı ekolün iktisat, felsefe , sosyoloji ve siyaset bilimi gibi çok disiplinli çalışmaları ile çeşitlilik göstermiştir.
•Sonraki kuşaktan olan Habermas’ın daha çok sosyoloji felsefe eksenindeki çalışmalarıyla kuramın derinleştiği ve ilerlediği söylenebilir.
•Yönetim alanında 1980’ler 1990’larda eleştirel kuram çalışmalarını görmekteyiz.
POZİTİVİZME KARŞI ELEŞTİREL KURAM
•Eleştirel kuram, istatistiksel çalışmaların ve metotların geçerliliğini yine değer-yüklü bakış açısından kaynaklanan yöntemler olduğu gerekçesiyle reddeder.
•Sayılar ve veri tabanları ile ortaya konulan anlamlı ilişkilerin, araştırmacının ve sistemin şekillendirdiği çerçeveden kurtulamadığını düşünür.
•Görgül yöntemlerin ulaşabildiği ifade edilen gerçekliğe (ör: mutlak doğru) muhalif olarak değişik gerçekliklerin tecrübeler yoluyla sosyal olarak inşasını savunur.
ELEŞTİREL KURAMIN KONUMLANDIRILMASI
•Bu kuramın çıkış noktaları ve figürleri incelendiğinde sosyalizm etkisinde modern örgüt ve pozitivist yaklaşıma itirazları barındırdığı görülmektedir.
•Eleştirel kuram, ezilen bireyler/çalışanlar olarak görülen bir kısım örgütsel üyelerin öncelikle farkındalığını arttırmayı amaçlar.
•Ötesinde daha insani bir örgütsel ortam oluşturulmasının gerekliliğinden bahseder.
•Tahakküm ve baskının örgütsel alanların bir parçası olmadan da örgüt faaliyetlerinin olabileceğini ifade etmektedir.
•Bu kuramda, genel anlamda teorinin bir uygulaması ya da bazı değişkenlerin kullanılarak hipotezlerin test edilmesi çok görülmez.
•Daha çok çelişkili ve değer-yüklü olduğuna inanılan sistemleri sorgulayarak, yüzeysel olarak görülmeyen derinlerdeki ön kabulleri sorgular.
•Güç, iletişim ve özgürleşme kavramlarını derinlemesine inceler.
•Üst düzey yöneticilerdeki cinsiyet ayrımının sistemin gerektirdiği ve bunun kanıksanmış bir mesele olması gibi konular işlenir.
•Benzer şekilde, işletmelerin kar amaçlarını çok sert bir şekilde uygulamasından ötürü ortaya çıkan çalışanların fizyolojik ya da psikolojik rahatsızlıkları, hatta intiharlara varan olguları sistemin yaptırım ve baskı gibi kullandığı unsurlara bağlar.
•Dolayısıyla bireylerdeki tahakküme karşı gelme duygusunu uyarıcı, isyan ahlakını çağrıştıran bir çizgisi vardır.
•“...Konumuz yaşamak için çalışmak zorunda olan insanların iş yerleri ve hayatları üzerindeki kontrollerini nasıl kaybettikleri, bunu yeniden kazanmak için giriştikleri mücadeleler ve bu mücadelelerin önündeki engeller.... Çalışanın sistemle ilgili bir eleştiri yapmadan önce uygulamanın amacıyla çatışmadığını göstermesi gerekiyor. Bu nedenle çalışanlar,...önce savunma vermekte, işten kaçmadığını anlatmakta, sonuç olarak sadece uygulamada çıkan problemlerden bahsetmektedirler. *Eleştirilerinde daha rahat davranmak+ işyeri ile çatışma ve ‘işten kaçan’ damgasını yeme tehlikesi içeriyor. Çalışanlar çalışma süresi üzerindeki katı kontrolden hoşlanmasalar bile gizleyecek bir şeyleri olduğu zannedilmesin diye bunu serbestçe söyleyemiyorlar.... işveren çalışanının motivasyonunu artırmak istediğinde ‘biz bir aileyiz’ derken ve çalışanların sadakatinin, güven duygusunun ne kadar önemli olduğundan bahsederken aslında kontrol mekanizmalarını artırmaktadır. ... Kontrol mekanizmaları en acımasız hâlini yerleştirilen kameralarda, hangi bilgisayar dosyasında ne kadar süre kalındığının hesabının tutulmasında, çalışanların birbirine karşı hafiyelik yapmaya sürüklenmesinde göstermektedir. ... Başka türlü bir yaşam anlayışının bireyleri hiçleştirmeyen hale gelmesi için bugünün kodlarını çözmek önem taşımaktadır.” (Işıklı, 2010, s. 188, 206).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder